Koruyucu Diş Hekimliği Uygulamalarına Örnekler
Binlerce yıllık tıp bilimi tarihi, türlü hastalıkların tanısının ve tedavisinin ortaya koyulduğu bir tarihtir. İlk hastalıkların gelişmesiyle bunların tedavisi yönünde de türlü girişimler denenmiş ve hekimler uygun tedavileri uygulamışlardır. Yani, hastalık oluştuktan sonra müdahale eden bir hekimlik anlayışı tıp biliminde çok uzun süre boyunca hakim konumdadır. Modern bilimin ortaya çıkışıyla özellikle tıp, biyoloji, kimya gibi bilimler bu gelişmeden olağanüstü biçimde etkilenmiş, hastalıkların kaynakları bilimsel şekilde araştırılmış ve uygulanan tedaviler bilimsel temellere oturtulmuştur. Günümüze geldiğimizde birçok hastalık artık “önlenebilir hastalık” kategorisine dahil edilmektedir. Bizim burada özellikle üzerinde duracağımız diş çürüğü de önlenebilir bir hastalıktır. Birçok etkene bağlı olarak oluşan diş çürükleri yine birçok bileşenli bir koruma ile önlenebilir.
Özellikle “karışık dişlenme” dönemi olarak adlandırdığımız 6-12 yaş arasındaki dönem ağız ve çene gelişiminde çok özel bir döneme tekabül eder. Bu dönemde süt dişleri ve daimi dişler ağız içinde bir arada bulunur, süt dişleri sırayla yerlerini daimi dişlere bırakır. İlk daimi dişin sürdüğü 6 yaşından itibaren daimi dişleri çürüklerden korumak çok önemli bir görev haline gelir. Beslenme düzeni, ağız bakım rutini gibi önemli etkenlerin yanı sıra çürük oluşumunda etkili bir diğer faktör dişlerin anatomik yapılarıdır. Büyük ve küçük azı dişler mekanik sindirime uygun biçimde öğütücü dişler olarak evrimleşmiş, çiğneme fonksiyonuna uygun olarak şekillenmiştir. Okluzal fissür adını verdiğimiz girinti ve oyuklarla biçimlenen çiğneme yüzeyi, bu yapısı itibariyle bakteri plağının birikimi için uygun alanlar oluşturur. Karbonhidrat ağırlıklı beslenme ile bu çukurlarda biriken ve etkin şekilde uzaklaştırılamayan plak çürük oluşumuna sebep olur.
Diş aşısı adı da verilen fissür sealant (fissür örtücü) işlemiyle bu oyuklar ince bir dolgu materyali ile kapatılır ve çiğneme yüzeyleri daha kolay temizlenebilir hâle gelir. Uygulanması oldukça kolay olan bu işlem anestezi ve diş yüzeyinde mekanik bir pürüzlendirme gerektirmez. Dişler sürdükten sonraki 6. aydan itibaren uygulanabilen bu yöntemle, dişler çok kolay bir şekilde çürüklere karşı korunmuş olur. Tabii ki bu uygulama da bizleri ağız hijyeni konusunda rehavete sürüklememelidir, unutmayalım ki diş aşılamadaki amaç dişleri daha az fırçalamak değil, daha kolay ve etkin temizleyebilmektir.
Koruyucu diş hekimliği uygulamalarının bir diğer önemli ayağı ise topikal florür uygulamasıdır. Diş macunlarının yapısında da bulunan florür, daha yüksek bir konsantrasyonda jel veya vernik şeklinde diş yüzeylerine uygulanmaktadır. Dişler sürdükten sonra uygulandığında mine tabakasındaki kalsiyum ile birleşerek diş yüzeyini kuvvetlendirir ve bakterilerin başlattığı asit ataklarına karşı diş minelerine direnç kazandırır. Böylece çürük insidansı (sıklığı) azaltılmış olur.
Dünyada onyıllardır uygulanan bu iki yöntemle çürükler henüz oluşmadan önce çok kolay engellenebilmektedir. Ülkemizde bu tarz koruyucu diş hekimliği uygulamalarının henüz istenilen yaygınlığa kavuşmadığı söylenebilir. Unutmayalım ki ağız ve diş sağlığını korumak, hastalık oluştuktan sonra tedavi etmekten hem daha sağlıklı hem daha kolay hem de daha az maliyetlidir.
Dt. Mehmet Karabağ